Sanat pratiklerinde beden olgusunun Michel Foucault'un "iktidar temsili" bağlamında incelenmesi


Ararat Cüceoğlu E.

IX. Yıldız Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, İstanbul, Türkiye, 26 - 27 Aralık 2022, ss.132

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: İstanbul
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.132
  • Yıldız Teknik Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Bu araştırmada sanat pratikleri, Michel Foucault’nun “özne”, “beden” ve “iktidar” kavramlarına ilişkin görüşleri kapsamında incelenmiştir. Foucault’nun “iktidar temsili”ne ilişkin varılan genel bir yargı; iktidarın, baskı temasını da arzuyu da yönlendiren bir tür güç ilişkileri bütünü olduğudur. Bedenin tarihsel süreç içinde özne ve iktidar arasında sıkışıp kaldığı görüşü çerçevesinde sanatçıların, beden olgusunu derinlemesine sorgulama nedenleri önem kazanmaktadır. Buna ek olarak sanatçıların bedene yönelik gerçekleştirdikleri müdahaleler, sanatta bedenin temsiliyetine ilişkin yeni anlamları da literatüre katmaktadır. Araştırmada bu bağlamda incelenen sanat pratikleri, Foucault’nun; olumsuz bağıntı, kural düzlemi, yasak döngüsü, sansür mantığı, tertibatın birliği gibi başlıklar halinde incelediği ‘iktidar temsili’ne ilişkin görüşleri doğrultusunda çözümlenmiştir. “Özne tarihsel süreç içinde nasıl kurulmuştur?” sorusuna yanıtlar arayan, bu doğrultuda akıl hastalığının, tıbbın ve hapishanenin tarihi üzerine araştırmalar yapan Foucault, modern iktidar rejiminin ürünü olan, modern bireyleşme sürecine ait bir özne olgusundan söz eder. Foucault’cu yaklaşımda “ben”, tarihsi-sosyal bir özne olarak belirmektedir. Bu bağlamda Foucault, özne nosyonuna bir alternatif olarak “ben nosyonu”nu geliştirmiştir. Burada ben, insanın sonluluğunun kaynağı, biyolojik beden ile olan bağı çerçevesinde ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda sanatsal düzlemde ben’in oluşumuna ilişkin öznellik stratejilerinin beden ile olan ilişkisi, Foucault’un ben nosyonu ile birlikte değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, sanatçıların kendi bedenlerini sanatın nesnesi olarak ortaya koyma eğilimi detaylandırılmıştır. Sanatçının bedenini doğrudan işin içine kattığı otobiyografik eserler; benlik, kimlik, cinsiyet gibi varoluşsal göstergeleri açığa çıkarmaktadır. Bu düşünceden hareketle sanatın, Foucault’nun ben nosyonuna benzer bir kendini yaratma sürecine yanıt verdiğini söylemek mümkündür. Ek olarak, sanatçıların beden üzerine yaptıkları sorgulamalar, iktidar olgusunun denetleyen ve sınır koyan yapısına karşın, bedeni özgürleştirmeye yönelik girişimlere de dönüşmektedir. Nitekim bu kapsamda ortaya konan tasarıların çeşitliliği, sanatçıların beden olgusuna çizilen sınırları zorlama arzusu ile buluşmaktadır.