Hermitages: The Journey of Man to Himself


Creative Commons License

Taşdelen V.

Temrin, no.51, pp.61-64, 2012 (Non Peer-Reviewed Journal)

  • Publication Type: Article / Article
  • Publication Date: 2012
  • Journal Name: Temrin
  • Page Numbers: pp.61-64
  • Yıldız Technical University Affiliated: No

Abstract

İnziva konusundaki bu yazının girişinde, “Augustinus ve Yunus Emre’de İç-Ben Alanı” başlıklı yazımda verdiğim kimi bilgileri tekrarlamak istiyorum: Vico’nun şu sözü hep anlamlı gelmiştir bana: İnsanın kafası gövdesine gömülü olduğu için gözleri ilk önce kendini değil dış dünyayı görmüş, kendinden önce dış dünyayı merak etmiştir. Bu yüzden insanın rasyonel ve gerçekçi bilme çabasının ilk adımlarından birini oluşturan ilk filozofların soruları doğaya ilişkin olmuş, bu nedenle kendilerine “fizikçiler” adı verilmiştir. M.Ö. 400’lü yıllarda ölen Sokrates, insanın kendini bilmesine değinmiş, bunu bir buyruk olarak formüle etmiştir: “Kendini bil!” M.S. 400’lü yıllarda yaşayan Augustinus ise kişinin kendini bilmesi (memoria sui) ile Tanrı’yı bilmesi (memoria Dei) arasında bir ilgi görmüştür. Bu ilgi bir hadiste, “Kendini bilen Rabbini bilir” şeklinde yeniden ifade bulur. Yunus, okumanın bilmenin anlamını, kişinin kendini bilmesinde, iç-benine yöneliminde görür. İnsanın kendine yolculuğu, fizik evrene yolculuğundan daha kolay ve daha zahmetsiz olmamıştır. Mantık al-Tayr’da geçen zorlu yolculuk, metaforik bir anlatım olarak insanın kendine yolculuğudur aslında. Bütün bu sözler, insanın kendisini bilmesinden önce başka bir şey söyler: O da bu işin zorluğudur. Eğer böyle bir zorluk olmasaydı, peygamberler, bilgeler, düşünürler, insanın kendini bilmesi konusu üzerinde durmazlardı. Her türlü dini, mistik ve tasavvufi algılayış biçiminin temelinde öncelikle insanın kendini bilmesi anlayışı vardır. Onlar, insanın kendisi hakkındaki bilgisini, bilme ediminin zirvesi olarak görmüşler, diğer bütün bilme türlerini ben-bilgisine çıkan yoldaki konumlarına göre değerlendirmişlerdir. Kendini bilmeden elde edilen diğer bilgiler, bir egemenlik biçimine, tehlikeli bir aygıta dönüşebilmektedir. Yunus’un “İlim kendün bilmekdür” ifadesi, bu tür bir bilme biçimine işaret eder. İlim bilmek, kendini bilmeden tamamlanmaz. Bu şekilde insanın kendini bilmesiyle insan olmak arasında açık bir ilgi kurulur.