21. yüzyıl yeni göç dalgalarıyla birlikte; aslında benzer biçimde Balkan Harbi ve
20.yy’ın ilk yarısına kadar devam eden I. ve II. Dünya Savaşı’nın travmatik ve
anlatılamaz gibi görünen yapısı ile yeniden gerçekliğin, tarihin ve belleğin temsil
sorununa sürüklenmiş gözükmektedir. Anlatıların, tarihin ve belleğin bittiğine dair
çözümlemelere karşı, son yirmi yıllık dilimde ‘olasılıklar’, ‘üst anlatılar’, ‘özdüşünüm’
gibi salınım yapabilecek ve metamodern gibi yeni yönelimler üzerinde duran üçüncü
kuşakların tekrar uyanışına sahne olmaktadır. Üçüncü kuşakların kendi coğrafya ve
tarihlerine bakışını ortaya çıkarabilecek bu yeniden dönüş / eve dönüş olasılığı,
otoetnografinin özneye sunduğu geniş anlatı olanaklarıyla temsilin nasıl olabileceği
üzerinde düşünmeye çalışır. Ancak, otoetnografi temsil krizini ve postkolonyal anlatıları
sadece performatif yazın alanında mümkün kıldığı için, bu çalışma metodolojiyi sanat
temelli soruşturma ile birleştirerek bir üst anlatı denemesini önermektedir. Her iki
yaklaşımın bir araya getirilmesi ile üçüncü kuşak temsilin alternatif olarak nasıl olanaklı
olduğu; böylesine bir metodolojinin hangi kuram ve stratejilerle (metamodern, geri
dönüş ve tekrar -re-, yapısöküme sokma -de-) nasıl görünür kılınabileceği
‘otoetnografik üst anlatı’ denemesi ile önerilmiştir.