Orkestra Dergisi, sa.423, ss.27-52, 2012 (Hakemli Dergi)
20. yüzyılda tüm sanat dallarında olduğu gibi, müzikte de önemli değişim ve yenilikler meydana gelmiştir. Bu dönemde, geleneksel Avrupa müziğinin en önemli unsurlarından biri olan tonaliteye yaklaşım değişmiş, yeni sistemler önerilmiş ve yeni müzik biçimleri ortaya çıkmıştır. Diğer sanat dallarında olduğu gibi müzikte de Dışavurumculuk akımını, Yeni Klasikçilik (Neo-Classicism) akımı ve Gelecekçilik (Futurism) akımı takip etmiştir. 1950’lerden sonra, Dizisel (Serial) Müzik, “Somut Müzik” (Musique Concrete) veya Elektronik Müzik, Rastlantısal (Aleotorik) Müzik, Geç- Dizisel (Post-Serial) Müzik, Minimalist Müzik ve Postmodern Müzik gibi eğilim ve tekniklerden bahsedilmeye başlanmıştır. Luciano Berio’nun 1968-1969 yıllarında 8 ses ve orkestra için bestelediği “Sinfonia” adlı eseri ise, postmodernliğin bir bayrağı olarak algılanabilir. Sinfonia’nın bestelendiği dönemde artık modern akım anlayışı terk edilmiş ve müzikte postmodernizm gündeme gelmiştir. Müzikte postmodernliğin ilk adımlarını atan Fransız besteci Henri Pousseur, Alman besteci Karlheinz Stockhausen ve Estonyalı besteci Arvo Part, minimalist bestecilerden Steve Reich ve Philip Glass, Yeni yalınlık akımının (Neue Einfachheit) temsilcilerinden Wolfgang Rihm’dir. Müzikte postmodernizm’in öncülerinden Pousseur, Stockhausen ve Part modaliteyi, minimalist müzik’te Reich ve Glass tekrarlama tekniğini, melodiyi ön plana çıkaran Rihm Yeni yalınlık akımını, İsviçreli besteci Klaus Huber ve İtalyan besteci Luigi Nono alıntı tekniğini ve son olarak Luciano Berio ve Mauricio Kagel kolaj tekniğini kullanmışlardır.