Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, no.22, pp.54-86, 2012 (Peer-Reviewed Journal)
İnsanın bilimsel bilgi, felsefi bilgi,
gündelik bilgi, dinsel bilgi, sanatsal bilgi gibi farklı türlerde bilgileri
vardır. Bunlara “ben-bilgisi”, “kendi-bilgisi”, “kendilik-bilgisi” gibi adlar
altında insanın kendisi hakkındaki bilgisini de ekleyebiliriz. İnsanın kendisi
hakkında bilgi sahibi olması, bütün dini ve mistik tecrübelerin amaçladığı bir
durumdur; kendini bilmenin, olgunlaşma yolunda insanın önündeki en zorlu aşama
olduğu düşünülür. Ve şu düşünülür: Kendini bilmeyen kişi, insan olmanın ileri
aşamalarına eremez, kendi bedeninin dar sınırları dışına açılamaz. Bu durumda,
kendi bilgisi, insanın kendisi, çevresi, nihayetinde Tanrı ile ilişkilerini
düzenleyen bir öz bir bilgisine, kendi dışındaki bütün bilgilerin kendisine
oranla anlamlı hale geldiği bir temel bilgiye, “bilgilerin bilgisi”ne
dönüşür.
“Kendini bil” tarihsel çağrısı, kendini
bilmenin kolaylığına değil zorluğuna işaret eder. Vico, “İnsanın kafası
gövdesine gömülü olduğu için öncelikle gözü kendisini görmemiş, kendisini merak
etmeden önce kendi dışındaki dünyayı, doğayı merak etmiştir” der.Gerçekten de insanlık tarihine
baktığımızda, bilimsel düşünce ve
felsefenin ilkin doğa üzerine düşünmekle başladığını; “fizikçiler” olarak
adlandırılan ilk filozofların “varlığın temel ilkesi (arke) nedir” ve “varlık değişmekte midir?” sorularını ele alıkları
eserlerine “doğa üstüne” (peri füzeos)
adını verdiklerini görürüz. Sofistlerle birlikte, felsefe, insan sorununu da
içerecek şekilde genişlemeye uğrar. Sokrates ve Platon’a gelindiğinde felsefe
neredeyse tüm açılımını gerçekleştirir. Böylece insan yalnız dış dünyaya karşı
ilgi ve yönelimini değil, kendine karşı ilgisini de felsefi düzeyde ortaya
koyar. Kendini, kendi düşüncesinin konusu haline getirir. Sokrates, insanın
kendi içsel gerçekliği ile olan ilişkisini bir buyruk şeklinde formüle eder:
“Kendini bil!” Ne var ki, kendini bilmek, yanız bilmekle ilgili bir konu
değildir; yapmak, yaşamak ve inanmakla ilgili bir konudur da; “kendini bilirsen
hayatının anlamına kavuşursun, erdemli bir hayat sürersin” de demektir. Ama
aynı zamanda ve belki de hepsinden önce “kendini bilmek zordur” da demektir.
Bütün dinsel ve mistik öğretiler, insanın önüne bu zor ödevi koyarlar: “Ey
insan, kendini bil!” İnsanın, kendi insanlık özünü işlemesi, bu zor ödevi
gerçekleştirebilme çabasında ortaya çıkar. İnsan kendini bilmeden insan olmanın
yüksek erdemlerine de kavuşamayacaktır.