Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sa.24, ss.107-131, 2013 (Hakemli Dergi)
Hemen
belirtmek gerekir ki, bu makalede, “metafizik sorun”, kuramsal ve kavramsal yapısıyla metafiziğin
felsefi boyutunu, metafizik bilginin bilgi değeri açısından felsefece
sorgulanmasını, “metafizik
gerçek” ise metafiziğin insan varoluşundaki somut karşılığını, her bir
bireyin kendi varoluşunda bulguladığı metafizik tecrübeyi ifade etmek amacıyla
kullanılmaktadır. “Metafizik sorun” kavranan ve kavramsallaştırılan, “metafizik
gerçek” ise kendisiyle yaşanan metafiziğe işaret eder gelir. Metafizik kavranan
yönüyle felsefenin, yaşanan ve varoluşa karışan yönüyle de edebiyatın alanına
girer.
“Metafizik gerçek”, yani “yaşanan
metafizik”le edebiyat arasında her zaman doğrudan bir ilişki olmuştur.
Bu ilişkinin ortaya çıktığı sorun damarlarını, Kant’ın “antinomiler” olarak
ifade ettiği “Tanrı” (theologische Idee) ve “ruh” (pysichologische Idee) kavramlarında bulunabilir. Bu iki ide
felsefedeki kavramsal yoğunluğunu yitirerek edebiyat içinde çözünür, yaşanan
bir gerçeklik ve varoluş haline gelmeye başlar. Bu durumda Tanrı ve ruhun
ölümsüzlüğü konusu salt teolojik bir sorun olmaktan çıkarak bir yaşama ve
varolma sorunu haline gelir. Bazı
yazarlar vardır ki, onların eserleri baştan sona metafizik gerçek etrafında
şekillenir; onlar bu sorundan hareket eder ve yine ona dönerler. Bunların
en tanınmış olanı Dostoyevski’dir. O, Tanrı sorununun tüm hayatı boyunca
kendisine acı çektirdiğini söylerken, metafizik gerçeğin, kendi varoluşunda ve
yazarlık deneyimindeki karşılığına işaret eder. Rilke de “Tanrı’yı arayan adam” unvanıyla hep bu
sorunun izini sürmüştür. Geleneksel edebiyatımız, yalnız tasavvuf edebiyatı ile
değil, divan ve halk edebiyatı ile de, dünyasal ilgilerle ortaya çıktığı
durumlarda bile hep metafizik bir duyarlılık peşinde olmuştur. Bu duyarlılığı Fuzûli’den Şeyh Galib’e, Yunus
Emre’den Âşık Veysel’e kadar sürdürmemiz mümkündür. Çağdaş edebiyatımızda
da bu anlayışı temel bir tutum haline getiren şair ve yazarlarımız vardır. Yahya Kemal, Cahit Sıtkı, Necip
Fazıl, Asaf Halet Çelebi, Sezai Karakoç gibi metafizik duyarlılığı
yansıtan kişiler, içsel boyutu, benliği, öte’yi sanatlarının ana motifi olarak
öne çıkarmışlardır. Bunun yanında, ister şair, ister romancı, isterse öykücü ve
denemeci olsun, her bir yazarın eserinde şu ya da bu yönüyle metafizik gerçeğin
yer aldığını görebiliriz. Öyle ki, metafizik gerçeği yadsıyan yazarlarda bile
metafizik yansımalara rastlamak mümkündür. Zira metafizik bir yanıyla teorik,
bir yanıyla varoluşsal bir niteliğe sahiptir.
Bu makalede, “metafizik
sorun” ve “metafizik gerçek” arasındaki ayrım netleştirildikten sonra,
metafizik gerçekliğin edebiyat eserinin oluşumundaki yeri, yansıma biçimleri, daha
açık bir ifade ile edebiyat ve metafizik arasındaki ilişki sorunu ele alınmaya
çalışılacaktır.