Uluslararası Yoksulluk Sempozyumu, İstanbul, Türkiye, 2 - 04 Şubat 2008, cilt.2, ss.135-142
Türkçede, yoksulluk, “yok”tan türer. Gündelik dilde yoksulluk yerine “yokluk” denildiği de olur. Böylece yoksulluk, yoklukla, var olmama haliyle tanımlanır. Yoksulluk, varlıktan eksik olmaktır, varoluşa gelmek ve varlıkta kalmak için yetersiz olmaktır. Yoksulluk, yokluktan pay alır, bu nedenle yoksulun var olma eylemi zayıftır, varlığa değil de yokluğa yakındır daha çok. Bu nedenle insan, yoksullukta kendi varlığı için bir tehlike görür. Ondan hem fiziksel, hem de ruhsal olarak etkilenir, yokluğun yok edici gücü karşısında kaygılanır.
Platon, bir diyaloğunda yokluk üzerine konuşamayacağımızı söyler. Yokluk üzerine konuşamayız, çünkü yoktur. Ama yoksulluk üzerine konuşabiliriz, çünkü vardır, hem de çok vardır. Bunda insanın ihmali mi söz konusudur, yoksa yoksulluk gerçekten karşısında çaresizliğimizi ifade etmekten başka bir şey yapamayacağımız bir yazgı mıdır? Bu bildiride, yoksulluğun derecesini ve sonuçlarını değil, nedenlerini temel alan bir tanımlama üzerinde durulacak, (1) “insan kaynaklı yoksulluk” ve (2) “doğa kaynaklı yoksulluk” olmak üzere başlıca iki tür yoksulluktan söz edilecektir. Bu yapılırken, ülkemizde ve diğer ülkelerde kabul gören “mutlak yoksulluk” tanımı, yoksulluğun “nedenleri”ni, “iradiliği”ni, “önlenebilirliği”ni göz ardı ettiği, “doğruluk”, “gerçeklik” ve “etik” değerlerden yoksun olduğu, yoksulluğa dayalı ölümleri, sanki bir hastalıktan olmuş gibi gerekçelendirdiği, mazur gösterdiği, bunun sonucunda da vicdanları duyarsızlaştırdığı, sorumluluk duygusunu körelttiği gerekçesiyle eleştirilecektir.