2024 Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Öğretim Programına Uygun İlk Okuma Yazma Öğretimi


Şener N., Özkabayel T.

Vizetek Yayıncılık, Ankara, 2025

  • Yayın Türü: Kitap / Araştırma Kitabı
  • Basım Tarihi: 2025
  • Yayınevi: Vizetek Yayıncılık
  • Basıldığı Şehir: Ankara
  • Yıldız Teknik Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Okuma yazma, insanlık tarihinin en eski ve dönüştürücü becerilerinden biri olarak bireyin düşünsel gelişiminden toplumsal yapının inşasına kadar birçok alanda belirleyici rol oynamaktadır. Bu beceri yalnızca günlük iletişimi kolaylaştıran bir araç değil; aynı zamanda bireyin kendini ifade etmesini, bilgiye ulaşmasını, kültürel aidiyet geliştirmesini ve toplumsal yaşama aktif biçimde katılmasını sağlayan temel bir yeterliliktir. UNESCO (2004), okuryazarlığı yalnızca bireysel bir beceri değil, insanın toplum içinde etkili bir şekilde işlev görmesini mümkün kılan bir “temel insan hakkı” olarak tanımlamaktadır.

Eğitim bilimleri alanında yapılan kuramsal ve ampirik çalışmalar, okuma yazmanın çok boyutlu bir yapı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu beceri; bilişsel süreçler, dilsel gelişim, kültürel bağlam ve teknolojik ortamlarla doğrudan ilişkilidir. Özellikle erken yaşlardan itibaren gelişen dil becerilerinin, ilkokuma yazma sürecine temel oluşturduğu bilinmektedir. Okuma yazma yalnızca harflerin tanınması değil; anlam kurma, ifade üretme, eleştirel düşünme ve sosyokültürel bağ kurma gibi çok katmanlı beceriler bütünüdür.

Modern eğitim yaklaşımları, okuryazarlığı yalnızca teknik bir öğrenme alanı olarak değil, bireyin toplumsal konumunu belirleyen, kültürel etkileşimini şekillendiren ve kimliğini inşa eden bir süreç olarak değerlendirmektedir. Bu çerçevede, fonetik farkındalık, anlama, yazılı anlatım, dijital yetkinlik ve eleştirel okuma gibi bileşenler okuryazarlık sürecinin temel yapı taşlarıdır.

Bu çok boyutlu yaklaşımı destekleyen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, okuma yazma öğretimini sadece akademik bir hedef olarak değil, aynı zamanda ahlaki, kültürel ve estetik bir gelişim süreci olarak ele almaktadır. Model, bireyin zihinsel gelişiminin yanı sıra anlam üretme kapasitesini, değerlerle bağ kurmasını ve toplumsal katılımını öncelemektedir.

Tarihsel açıdan bakıldığında okuma yazma, ilkel sembollerden bugünün dijital metinlerine kadar uzanan bir evrim geçirmiştir. Mezopotamya’daki çivi yazısından Antik Mısır’ın hiyerogliflerine, Çin’in ideogramlarından Yunan alfabesine ve Roma’nın yönetimsel yazılarına kadar yazı sistemleri; insanlığın bilgi üretme ve aktarma biçimlerini belirlemiştir. Anadolu toprakları, Hititler’den Bizans’a kadar bu birikimin önemli bir geçiş noktasını oluşturmuş; ardından İslam medeniyetiyle birlikte yazı kutsallaştırılmış, kurumsallaşmış ve estetikle bütünleşmiştir.

Osmanlı döneminde ise sıbyan mektepleri, medreseler ve vakıf kütüphaneleri aracılığıyla yazılı kültür hem korunmuş hem de belli bir zümre içinde kurumsallaştırılmıştır. Ancak okuryazarlığın halkın geniş kesimlerine yayılması, esas olarak Cumhuriyet döneminde gerçekleşmiş; 1928 Harf İnkılabı bu sürecin dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde Millet Mektepleri, okuma yazma seferberlikleri ve halk eğitimi merkezleri aracılığıyla geniş toplum kesimlerine ulaşılmış; bireyin bilgiye erişimi demokratikleşmiştir.

21. yüzyıla gelindiğinde okuma yazma, klasik anlamını aşarak çoklu okuryazarlık biçimleri üzerinden yeniden tanımlanmıştır. Dijital okuryazarlık, medya okuryazarlığı, kültürel okuryazarlık ve eleştirel okuryazarlık gibi türler; bireylerin farklı metin türleriyle ve çoklu medya ortamlarıyla etkileşim kurma gerekliliğini ortaya koymuştur. Eğitim sistemleri bu yeni ihtiyaçlara yanıt vermek üzere okuma yazma öğretimini disiplinlerarası, kültürel ve teknolojik bağlamlarla bütünleşmiş biçimde yeniden yapılandırmaktadır.

Sonuç olarak okuma yazma, bireylerin düşünsel, duygusal ve toplumsal yönlerini besleyen çok katmanlı bir beceri olarak görülmelidir. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, bu çok boyutlu yapıyı dikkate alarak okuma yazma öğretimini salt bir teknik edinim değil; kimlik inşası, kültürel süreklilik ve değer üretimi açısından stratejik bir alan olarak tanımlamaktadır. Bu vizyon, bireyin sadece yazılı metinle değil, yaşamla kurduğu ilişkinin de niteliğini dönüştürme potansiyeline sahiptir.