Hece, sa.198, ss.13-24, 2013 (Hakemsiz Dergi)
İslam,
Tanrı’dan insana gelen, yeryüzündeki varoluşa ilişkin sorularına cevap
bulabileceği; kendisini, hayatı ve varoluşu kavrayabileceği bir açıklama, varoluşun
anlamına yönelik bir bilinçtir. Varlık, yaşam ve ölüm sorununa ilişkin bir
cevaptır. İnsana kendini, kendi kökenini, içkin ve aşkın sorumluluklarını,
bütün bunlarla varoluşun anlamını hatırlatmaya yönelik bir mesajdır. Semavi
dinler, İslam’ın evrensel ve zaman-üstü mesajı içinde yer alır ve bu temel
mesaj çerçevesinde birleşirler. Temel bağlanış ilkeleri, Allah’a inanmak,
peygamberlere inanmak, kitaplara inanmak, dirilişe inanmak, birey ve Tanrı
arasındaki canlı bağı ifade eden kadere inanmak şeklinde ifade bulur. İslam
inancı nerede ve ne zaman ortaya çıkarsa çıksın, bu temel inanış ilkelerini
ortaya koymuştur. Yüzlerce, binlerce yıl içinde, semavi dinlerin de içinde enkas
(gentil) tutumlar ortaya çıkmış, bu
tutumlar giderek inancı yaşama ve anlama biçimlerine doğru yansımalar
göstermiştir. Dolayısıyla, burada “İslam” denildiği zaman, içine gentil
unsurlar girmemiş, gentil unsurlarla bozulmaya uğramamış inanç tutumlarından
bahsediyoruz. Bu aşkın gelenek, Hz. Âdem’den son Peygamber Hz. Muhammed’e kadar
sürmüştür. Her bir vahiy ve her bir peygamberle, İslam, bir kez daha, ilahi bir
mesaj ve diyalog olarak insanlara ulaşmış, bu şekilde Tanrı bir kez daha
kendisini, kâmil insanı ve varoluş ilkelerini hatırlatmış, bu şekilde evrensel
ve zaman-üstü mesaj bir kez daha tazelenmiştir. İslam inanışı içinden neşet
eden kültür ve medeniyet unsurları, İslam’ın bu saf özünden, bozulmaya
uğramamış yapısından türeyen mesajlardır.