Türk Dili, sa.767, ss.115-120, 2015 (Hakemsiz Dergi)
İdrak, Arapça, “ermek, erişmek, anlamak, temeline inmek, derinliğine kavramak,
akıl erdirmek” gibi anlamlara gelen “d-r-k” fiil kökünden türeyen bir kavramdır.
Düşünce tarihi boyunca farklı anlam biçimleri kazanmıştır; ama her defasında
da zihne ulaşan iç ve dış duyuların anlamlandırılması, algı ve kavrayış hâline getirilmesi,
konuların kendi anlam derinliği içinde, insan zihnine göründüğü kadar bilinebilmesinden
söz edilmiştir. İdrak, salt bir “bilme” süreci olmayabilir; mantıksal
bir süreç de olmayabilir; doğrudan kavrayış olarak derin iç görü ve sezgiye dayandığı
durumlar da olabilir. Dolaylı kavrayışta, okuma, inceleme, veri toplama, sorma
soruşturma, deney ve gözlem yer alır; doğrudan kavrayış ise bir anda geliveren bir
sezgi ve aydınlanmadır. Kişi bildiği hâlde idrak edemeyebilir, ezberlediği hâlde
farkına varamayabilir, baktığı hâlde göremeyebilir, söylediği hâlde anlamayabilir.
İdrak etmek, farkına varmak, anlam derinliğini kavramaktır. Bir kişinin idrak ettiği
bir konu, aynı derecede başkaları için de idrak edilmiş değildir. Bu nedenle herkes
kendi adına idrak eder; diğerleriyle aynı şekilde ve aynı derecede idrak etmez; kendi
öznel koşulları içinde, kendi bakış açısından ve ancak belirli bir dereceye kadar
idrak eder. Bu süreç bir bakıma, konunun ve bilginin “yeniden yapılandırılması” ve
“yeniden üretilmesi” sürecidir.