Bizim Külliye, no.57, pp.29-36, 2013 (Non Peer-Reviewed Journal)
İnsanlığın pek çok açıdan sorunlarla
karşılaştığı günümüzde, “kitap” ve “hikmet” üzerine yeniden ve her zamankinden
daha çok düşünmek önemli görünüyor. Kuşkusuz, tarih içinde bu konuda değerli
çalışmalar yapılmış, önemli görüşler ortaya konulmuştur. “Gök kubbe altında
söylenmemiş söz yoktur” sözünden hareketle söylersek, hikmet konusunda da
söylenebilecek sözler söylenmiştir. Ancak biz hep ilk defa söylemiş olmak için söylemeyiz;
hatırlamak için de söyleriz, yeniden söylemek için de söyleriz, öğrenmek ve
öğretmek için de söyleriz, özümsemek için de söyleriz. Zira herkes varoluşu
kendi varlığında yeniden keşfeder, yeniden yaşar, yeniden tecrübe eder. Daha
önce söylenen sözlerin, bizim de sözlerimiz olabilmesi için, hatırlanması, yaşanması,
tecrübe edilmesi ve yeniden söylenmesi gerekir. Hikmet konusundaki durum da
böyledir. Hikmet, kişide karşılığı olan bir şeydir. Daha öncekilerin hikmeti
onlara aittir. Onlara ait hikmetin benim de hikmetim olabilmesi için, o noktaya
benim de gelebilmem, onların geçtiği yolu benim de yürüyebilmem, onların
yaşadığı tecrübeyi benim de yaşayabilmem, onların gördüğü manzarayı benim de
görebilmem, ama bütün bunları kendi varoluş koşullarım içinde yapabilmem gerekir.
Onların bilmiş olması benim de bildiğim anlamına gelmez, onların söylemiş
olması benim de söylemiş olduğum anlamına gelmez, onların keşfetmiş olması
benim de keşfetmiş olduğum anlamına gelmez. Şimdi ve burada yaşayan bir kişi
olarak, hikmetle olan ilgim, daha öncelilerin hikmetle ilgili tutum ve
görüşlerini bilsem de, hikmetin karşılığını kendimde inşa etmem, kendimi ona
duyarlı hale getirmem şeklinde olabilir. Aslında bu felsefe için de böyledir.
Başkasının felsefesini bilmem, başkasının felsefe anlayışını anlamam, onu benim
felsefem, benim görüşüm haline getirmez. Ben hikmeti ve felsefeyi, ancak,
onların bendeki karşılığını inşa ederek ve inşa ettiğim ölçüde, kendi felsefem
ve hikmetim haline getirebilirim. Bunun için geçmişte söylenenleri hatırlayıp
onları kendi bilincimizden süzerek, kendi varoluş koşullarımız içinde yeniden
keşfederek, kendi varoluşumuzda yeniden üreterek, kendi anlama ve yorumlama
biçimimizle yeniden söylememiz gerekir.