Temrin, sa.62, ss.9-18, 2013 (Hakemsiz Dergi)
Mizahın, hicvin,
eleştiri ve alayın karışımından oluşan ironi, yüzyıllardır bilinen ve
kullanılagelen bir ifade biçimidir. Eleştiren, sorgulayan, hicveden, dalga
geçen tutumlarından dolayı, ironi yapan kişiler “at sineği”ne benzetilmişlerdir.
Onlar, gerçekten de güldürürken eleştirirler, fark ettirmeden hicvederler,
dalga geçerken uyandırırlar. Bu gıdıklayan, ama aynı zamanda ısıran ve can
yakan özelliklerinden dolayı, “at sineği” tabiri, ironiciler için uygun bir nitelemedir.
İnsanlık, MÖ. 469-399
yılları arasında yaşayan Sokrates’in ironik diyalogları ile “Atinalı
Atsineği”ni, 1813-1855 yılları arasında yaşayan Søren Kierkerkegaard’un ironik
yazıları ile de “Danimarkalı Atsineği”ni tanımıştır. Ama bu ikisi arasında, 13.
Yüzyılda Anadolu bozkırında yaşayan bir başka “at sineği” daha vardır. O, bir
kitap yazmamıştır, fıkralarından anladığımız kadarıyla bilim ve felsefe ile de uğraşmamıştır,
yöneticilik de yapmamıştır; sadece basit ve sıradan bir kişi olarak yaşamıştır.
Hatta şu söylenebilir: Kendi söz ve davranışlarınızın
birileri tarafından hatırlanacağından, anlatılacağından, fıkra olacağından da
haberi olmamış, böyle bir niyet de gütmemiştir. İşte bu kişi, ortaya koyduğu
ironik ifade biçimi ve yaşam tarzıyla yüzyıllardır Anadolu insanının gülen
güzünü, hoşgörü ve umudunu simgeleyen Nasreddin Hoca’dır. Onun sözleri,
fıkraları, davranışları, menakıp ve hikâyeleri insanlarımızı aydınlatmış, zaman
zaman gerçek anlamlarının dışında metaforik anlamlarıyla üst düzeyde yorumlara
da tabi tutulmuşlardır. Bu şekilde fıkraların yorumlanması ile birlikte
Nasreddin Hoca kültürüne yeni boyutlar eklenmiştir.
Nasreddin Hoca’yı
belli bir mekânda, belli bir dönemde yaşamış olan bir kişilik olarak değil,
yıllar içinde oluşmuş ve gelişmiş bir kültür olarak değerlendirmek doğru bir
yaklaşım olur. O, belirli bir kişi olmanın sınırlarını çoktan aşmış, yüz yıllar
içinde farklı şekilleri, farklı yüzleri, farklı boyutları olan bir kültür
haline gelmiştir. Onun hakkında yapılan her bir etkinlik, her bir anlama ve
yorumlama girişimi, Nasreddin Hoca’dan önce onu söyleyen ve yorumlayan kişiyi,
onun dünyasını niteler. Bir bakıma Nasreddin Hocayı anlatırken kendimizi
anlatırız. Nasreddin Hocanın dünyasından, onun bakış ve görüşünden değil kendi
dünyamızdan, kendi bakış ve görüşümüzden söz ederiz. Ama her ne olursa olsun,
bu şekilde Nasreddin hoca bizde yaşar, bizimle yaşar. Bu yaşantılarla Nasreddin
hoca kültürü gelişir, zenginleşir, farklı yorum ve açılımlara kavuşur. Her
çaba, Nasreddin Hoca kültürün yaşaması ve zenginleşmesi, bugünden yarına doğru
akması yönünde bir yaşama ve yaşatma girişimidir. Ama bundan daha önemlisi,
halkın onu hatırlaması, yaşaması ve yaşatmasıdır. Yüz yıllar içinden çıkıp
günümüze ulaşma gücünü sergileyen fıkraları, gerçek Nasreddin Hoca fıkrası
olarak görmemiz ve bu şekilde değerlendirmemiz doğru olur.
Bu
makalede, ironinin ne olduğu sorusuna cevap arandıktan sonra Nasreddin Hoca
fıkralarındaki ironik unsurlara değinilecektir