Hece, sa.138, ss.89-109, 2008 (Hakemsiz Dergi)
Postmodernizm ve hermeneutik konusunu işleyen bir
makale ister istemez bir karşılaştırma, bir kıyaslama, aralarındaki ilişkiyi
bulup ortaya çıkarma çabası güdecektir. Bu bağlamda sorulması gereken soruları
şu şekilde sıralayabiliriz: Postmodernizmle hermeneutik arasındaki ilişkinin doğası
nedir? Hangi konularda çakışır ve çelişirler? Postmodernizmin “anlama” ve
“yorum” konusuna yaklaşımı nedir? Hermeneutiğin postmodernizmle ortak temaları
var mıdır? Postmodernizmin metin ve anlam kavramına bakışı nedir? Metin
karşısında öznenin durumu nasıldır? Öznenin ürettiği öznel anlamın geçerliliği
sorgulanabilir mi? Öznelerarasılık, nasıl bir anlamayı gerekli kılar, nesnel
anlamayı mı yoksa öznel anlamayı mı? Hermeneutiğin postmodernist temalara
yaklaşımı nasıldır? Sözgelimi modernizmin bilimselciliği karşısındaki tutumu
nedir? Aydınlanmanın evrensellik, nesnellik ideali karşısındaki tutumu
nasıldır?
Bu sorulara geçmeden postmodernizm ve hermeneutiğin
doğasına yönelik bazı sorular sormak gerekir: Bunların her ikisi de bir düşünce
ve felsefe akımı mıdır, yoksa bir yöntem midir? Öncelikle şunu söyleyebiliriz:
Hermeneutiğin çağdaş düşüncede bir akım gibi algılandığı ve ortaya çıktığı
noktalar olsa da, aslında bir akım olmanın ötesine geçen özelliklere sahiptir.
Zira o, antik yunan mitolojisi ve felsefesinden bu yana bir geleneğe, bir
anlama ve işleve sahiptir. Anlama ve yorumlana sanatı olarak “anlamı anlaşılır
hâle getirme”nin kurallarını ifade eder. Öncelikle, metni anlaşılır hâle
getirmenin kurallarını araştıran bir sanat, bir disiplin; daha sonra yöntembilimsel
bir içerikle ortaya çıkar ve Vico’nun yolunu açtığı insanî-tarihsel dünyayı
anlamanın metodolojisi hâline gelir. Daha sonra çağdaş eğilimlerle metodoloji
olma özelliğini yitirerek bir düşünce akımı olma hüviyetini kazanır. Bu da
Heidegger, Gadamer, Bultmann, Ricoeur ve Derrida gibi düşünürlerle olur daha
çok. Hermeneutik, günümüze doğru geldikçe, Dilthey ve Emilio Betti’nin
yöntembilimsel hermeneutiğinden uzaklaşır, giderek bir düşünce ve felsefe akımı
olma niteliğini kazanır.
Postmodernizmin gerek yöntembilimsel hermeneutik,
gerekse felsefi hermeneutikle kader birliği ettiği noktalar, üzerinde
birleştiği ortak temalar vardır. Bu ortak alanın filozofları Heidegger,
Gadamer, Derrida ve Ricoeur gibi filozoflar, hem hermeneutiğin, hem de postmodern
algının taşıyıcılığını yaparlar. Hermeneutikle Postmodernizmin çağdaş
düşüncedeki yükseliş trendi her ne kadar eş zamanlı olsa da, hermeneutiğin,
postmodernizmin temalarını geliştirdiği, bu temaların oluşumuna kaynaklık
ettiği de söylenebilir. Dilthey, Husserl, Heidegger, Gadamer, Habermas
çizgisinde gelişen hermeneutik sürecin ve birikimin, postmodernizmin doğuşuna
zemin hazırladığı, bu doğuşa doğrudan katkı sağladığı bir gerçektir. Zira
postmodernizm içinde öne çıkan filozoflardan birçoğu ya sözü geçen hermeneutik
gelenekten geldiği ya da onunla ilişki içinde olduğu görülür. Postmodernist
filozofların hermeneutikle olan kan bağı yalnız hermeneutik gelenekten
beslenmiş olmalarında değildir, hermeneutiğin kendisi de bizzat yer yer,
özellikle de modern bilim ve akıl eleştirisi bağlamında postmodernist algıyı
önceleyerek postmodernizme zemin hazırlar. Bu açıdan bakıldığında her
hermeneutikçi filozofun kısmen de olsa postmodernist, her postmodernist
düşünürün de aynı şekilde hermeneutik bir algıya sahip olduğu söylenebilir.
Çağdaş düşüncedeki yükseliş trendleri arasında
paralellik olsa da, postmodernizmle
hermeneutik zamansal açıdan tam olarak örtüşen akımlar, anlayışlar değildir.
Hermeneutik, mitolojiye değin uzanan bir geçmişe sahiptir, postmodernizm ise özellikle
yirminci yüzyılın son çeyreğine doğru ivme kazanmış, önemli eserlerini bu
dönemde vermiştir. Postmodernizmin hermeneutikle olan kader birliği, zamansal
açıdan böyle bir durum gösterir. Tematik açıdan da benzerlikleri vardır.
Örneğin bilim sorunu, metodoloji sorunu, anlam sorunu, anlama sorunu, nesnellik
ve öznellik sorunu gibi: bu sorunlar bu iki yaklaşımın arasındaki kesişme
noktasıdır.