3. Uluslararası Afet ve Dirençlilik Kongresi “İklim Değişikliği ve Yerel Dirençlilik”, Ankara, Türkiye, 5 - 07 Ekim 2022, ss.261-262
İklim değişikliğinin kuraklıklar, toprak kaybı, okyanus ve deniz suyu seviyelerindeki yükselmeler ve seller gibi görünür etkileri hızla artmakta ve bu etkiler Dünya üzerindeki tüm canlı yaşamı tehdit etmektedir. İklim değişikliğinin bu yaşamın bir parçası olan insan toplulukları üzerindeki etkileri, meteorolojik olayların tetikledikleri çok bileşenli diğer olaylar sebebi ile çok daha yıkıcı sonuçlar doğurabilmektedir.
Birleşmiş Milletler’in (UN) projeksiyonuna göre; 2050 yılına kadar Dünya nüfusunun %68’i kentlerde yaşayacaktır (UN, 2018). Bu projeksiyon ile bağlantılı olarak, iklim değişikliğinin etkisi olarak ortaya çıkan ve artarak devam edeceği öngörülen kuraklık, sel, deniz seviyesinin yükselmesi gibi olumsuz etkilerin yaşamsal kaynaklara ulaşım ve kullanımı zorlaşmasının zorunlu göçleri de tetiklemeye devam edeceği görülmektedir. Bu durum kentlerin nüfus dağılımının dengesinde ani dalgalanmalara neden olacaktır. İklim değişikliğine bağlı olarak gerçekleşen zorunlu göçler yalnızca insanları ait oldukları yaşam alanlarından ayırmakla kalmamakta, kaynaklara erişim için oluşan rekabet, ekonomik istikrarsızlık ve sosyal gerilimler gibi bileşenlerin de varlığıyla Somali (ICRC, 2021) ve Suriye (Abel vd., 2019) gibi incinebilirliğin yüksek olduğu ülkelerde gözlendiği üzere, göç eden ve göç alan toplumlar arasında insan yaşamını ve barışı tehdit eden silahlı çatışmalara da sebep olmaktadır.
Toplumun ortak geçmişinin, kültürünün ve kimliğinin sembolleri olan somut ve somut olmayan kültür mirası öğeleri, göçler ve silahlı çatışmalardan direkt olarak etkilenmektedirler. Bununla beraber, yaşanan kayıplar karşısında, değişen zamana ve koşullara karşı dirençliliğin temsilcileri olarak birleştirici güçleri ve kriz durumları sonrasındaki iyileşme süreçleri için barındırdıkları potansiyeller ile toplumun dirençliliğine önemli katkı sunmaktadırlar.
Bu çalışmanın amacı; iklim değişikliği, zorunlu göçler ve silahlı çatışmalar arasındaki ilişkinin toplumlar ve kültür mirası üzerindeki etkilerini ve kültür mirasının dirençliliği arttırmada sahip olduğu potansiyeli, örnek olayların ve dirençliliği arttırmaya yönelik güncel çalışmaların değerlendirilmesi yoluyla tespit etmektir. Çalışma kapsamında üretilen değerlendirme ve tespitlerin, olası yeni krizlere karşı planlanacak önleyici koruma çalışmaları için de kaynak oluşturması hedeflenmektedir.