Düşünme Eğitimi ve İyi Hayat Kavramı


Creative Commons License

Taşdelen V.

Bilim ve Aklın Işığında Eğitim, sa.146, ss.20-28, 2013 (Hakemli Dergi)

Özet

İnsanı diğer canlılardan ayıran özellikler hep bir kıyas konusu olmuştur. O, yeryüzünü paylaştığı varlıklarla kendi arasındaki farkı, güçlü ve güçsüz yönlerini anlamak isterken hep böyle bir kıyasa ihtiyaç duymuştur. Gerçekten de “Nedir insanı diğer canlılardan ayıran özellikler?” diye sorduğumuzda, hemen ilk akla geliveren şey onun düşünen bir varlık oluşudur. Bu ayırıcı vasıf, konuşma, hissetme, sosyal bir varlık olma, kültür üretme gibi diğer pek çok insanî niteliği de içerir; bütün bunlar da düşünme özelliğinin bir ürünü olarak ortaya çıkar.

Düşünme eğitimi, hangi çağ ve dönemde olursa olsun, insan eğitiminin temelini oluşturmuştur.  Çocuklarımızı, bilgi (teorik) ve davranış (pratik) açısından eğitirken öncelikle onların zihinlerini eğitiriz, belirli düşünme tutum ve alışkanlıklarını kazandırmaya çalışırız. Düşünme eğitimi, olası bütün eğitimlerin temelini oluşturur. Matematik öğrenmeden matematik, tarih öğrenmeden tarihle ilgili bir düşüncemiz olur. Tıp eğitimi almadan önce konu ile ilgili bir görüşe sahibizdir. Ahlak konusundaki kanılarımız davranışlarımıza yansır. Başarı ve başarısızlıklarımızın temelinde yeteneklerimiz kadar düşünme tutum ve alışkanlıklarımız da vardır. Hayatta uğradığımız yanılgılar gerekli düşünme tutumlarını edinememiş olmamızdan kaynaklanır. Toplumsal şiddetin temelinde de, çektiğimiz acıların, karşılaştığımız çözümsüzlük ve çaresizliklerin temelinde de aynı yoksunluk bulunur.

Düşünme eğitimi çağdaş bir ifade gibi görünse de aslında kökeni çok eskilere gider. Sözgelimi Sokrates, bilgiyi erdemin koşulu olarak görürken, Platon, adalet idesini tanıyabilmek için aklın eğitiminden bahsederken, bir tür düşünme eğitiminden söz ederler. Aristoteles, zihinsel eğitimin, erdem ve mutluluğun biricik yöntemi olduğunu söyler. Ortaçağ’da Augustinus, geçirdiği içsel evrimi hikâye ederken, öncelikle düşüncelerinde ortaya çıkan değişime işaret eder. Mevlâna olgun insanı (insan-ı kâmil) anlatırken kişiyi arındıracak, arı duru hale getirecek bir düşünce terbiyesinden söz eder. Yunus Emre, “iç-ben”den söz ederken, kendisini bu kavrama götüren duygu ve düşünce terbiyesini mısralarına taşır. Düşünme eğitimini hesaba katmadan kişinin olgunlaşmasından söz edemeyiz. Ahlak eğitiminin de, duygu eğitiminin de, sanat eğitiminin de, beden eğitiminin de temelinde, zihnin eğitilmesi vardır. Yeniçağın düşünme eğitiminin temel ülküsünü, Locke, Rousseau ve Kant’ın, kendini akılın, bilgi ve deneyimin verileriyle donatan, otonom bireyi oluşturur. Bu birey, kendi hayat bilgisini elde edebilen, kendi seçimlerini yapabilen, kendi kararlarını alabilen, kendi aklını kullanabilen, hayatını kendi bilgi ve becerileri doğrultusunda şekillendirebilen, içinde yaşadığı evrene kendi aklı ve deneyimleri çerçevesinde biçim verebilen, reşit ve kendinden sorumlu bir bireydir.

Hayat dediğimiz şey, düşünme tutumları üzerinde yeşeren bir tohum gibidir. Hayat ağacımız, düşünce tutumlarımızın verimliliği ölçüsünde büyür, gelişir, gürleşir, güçlenir. Uygun düşünme tutumları geliştiremeyen kişiler, verimli ve huzurlu bir hayatın koşulunu yerine getirmiş sayılmazlar. İyi bir hayat için her şeyden önce daha çok uygun düşünme tutumuna ihtiyaç duyarız. Nasıl bir düşünme tutumuna sahipsek öyle bir varoluşumuz olur. Düşünme tutumlarımız davranışlarımıza yansır. Düşünme eğitimi, evreni, sosyal dünyayı ve nihayetinde kişinin kendisini algılamadaki temel zihinsel tutumlarının (zihniyet) edinilmesi çabasıdır. Bu açıdan bakıldığında hangi toplumda olursa olsun, en ilkel ve en vahşi olanlarında bile düşünme eğitimi adına bazı etkinliklerin yapıldığı görülebilir. Düşünme tutumları, pratik hayatta yaşama tutumlarına dönüşür. Bu nedenle zihnin eğitilmesi, hayata doğru yapılan en temel hamledir.

İyi hayatı, herkesin kabul edebileceği bir şekilde “mutlu hayat” olarak tanımlayabiliriz. İnsan doğasının amacı olan bu mutluluğu filozoflar çeşitli şekillerde tanımlamışlardır. Onu kimisi hazda, kimisi gereksinimlerin giderilmesinde, kimisi bilgelikte, kimisi benliğin olgunlaşmasında görmüştür. Burada konumuza ışık tutabilmesi açısından Aristoteles’in mutlulukçu (eudaimonist) ahlak görüşünden yararlanabiliriz. Bu yaklaşıma göre mutluluk, “en iyi şey”[1] olarak tüm eylemlerin amacıdır. Düşünce erdemi, bu temel amaca ulaşmanın koşuludur. Zihni ve düşünceleri eğitilmemiş kişi, içgüdülerinin yönlendirmesi altında, doyma ve acıkma döngüsünde bedensel hazların peşinden sürüklenip gidecek, ruhsal bir gelişim gösteremeyecektir.

Görüleceği üzere düşünme tutum ve alışkanlıkları ile “iyi hayat” kavramı arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bu yaşam biçiminin temelinde olumlu düşünme tutum ve alışkanlıkları vardır. Bu tutum ve alışkanlıkları kazanmış olan kişi, hangi koşul altında olursa olsun, hayatı verimli bir şekilde yaşayacak, üretken, yaratıcı ve olumlu düşünebilen bir tip olarak hayat algısı üst düzeyde olacaktır. Dolayısıyla iyi hayat, insanın yaşarken mutlu olabileceği erdemli bir hayattır. Bu da öncelikle olumlu düşünme tutumlarının kazanılması ile mümkündür. İyi hayat kavramı, düşünce eğitimini tanımlayan ve belirleyen temel ölçüttür.



[1] Aristoteles’e göre düşünce erdemi ve karakter erdemi olmak üzere iki tür erdem vardır. Düşünce erdemi, daha çok eğitimle oluşur ve gelişir. Bu nedenle deneyim ve zaman gerektirir. Karakter erdemi ise alışkanlıklarla elde eldir. O da eğitim ve yaşantı gerektirir (Aristoteles, 1988: 14, 27).