Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, sa.102, ss.95-118, 2022 (Scopus)
Kerbela trajedisi başta olmak üzere, yaşanan uzun siyasi çatışmalar, yeni coğrafyalarda tutunmaya
çalışan anlatıya yatkın inanç düzeni, İslam coğrafyasında yeni bir kültür havzası oluşturmuştur.
Tasavvuf, mezhepler ve itikadi konularda kurumsallaşan İslam perspektifinin görece uzağına düşen
daha çok İmamiye kültü etkisinde olmak üzere sosyal farklılıkların da neden olduğu heterodoks
yaşam biçimleri, zaman zaman mitosa dönüşen “Ali kültünü” ortaya çıkarmıştır. Cenk, miraç ve
matem üçlemesinde daha can alıcı anlatıyı oluşturan çerçeve hikâyelerin tarihsel gelişimi, sosyolojik
etkileşimi ve dönüştüğü formlar zamanla önemli bir literatür meydana getirmiştir. Bu literatürü
oluşturan anlatı evreninde, teolojik kimliği kadar mitik kimliği ile de yer alan Hz. Ali çevresinde
velayetname/menakıpname, gazavatname, cenkname, fütüvvetname gibi edebi türler oluşmuştur.
Çalışmaya konu olan Velâyetnâme-i Ali Kerrema’llâhu Vechehû Deşt-i Erzene, Şii sözlü ve yazılı
kültüründe ve Buyruk’ta da görülen benzer konu ve motiflerin Anadolu coğrafyasında nasıl yankı
bulduğunun bir göstergesi olarak Hz. Ali etrafında oluşan literatüre katkı yapacak muhtevayı
barındırmaktadır. Eser, Hz. Ali’nin kerametli öyküsünü anlatı evreninde ortaya koyarken onunla
birlikte sahneye önce Selman-ı Farisi’yi daha sonra Hz. Muhammed’i çıkarır. Seher Abdal, Selman-ı
Farisi’nin dilinden Hz. Ali’nin Selman-ı Farisi’yi düştüğü zor durumdan kurtarışını anlatır. Anlatının
devamında Hz. Muhammed’in dilinden miraç hadisesi aktarılır. Velâyetnâme, 15. yüzyılın ikinci
yarısı ile 16. yüzyılın başlarında yaşamış olan Seher Abdal tarafından kaleme alınmıştır. Seher
Abdal, İsmaililik geleneğinin önemli isimlerinden olan Nasır-ı Hüsrev’e duyduğu gönül bağı ile
onun makamının bulunduğu Afganistan sınırlarında olan Yumgan’a gitmiş ve oradan aldığı ilhamla
Nasır-ı Hüsrev’in Saʻâdetnâme isimli eserini Türkçeye aktarmıştır. Bu çalışmada, Nasır-ı Hüsrev ile
Seher Abdal arasındaki ilişkisi ortaya konulmuş ve onları ortak paydada buluşturan derin Hz. Ali
sevgisi ekseninde şekillenen, Hz. Ali’nin kerametlerinin aktarıldığı bir eser olan olan Velâyetnâme-i
Ali Kerrema’llâhu Vechehû Deşt-i Erzene içerik bakımından incelenmiştir. Çalışmanın ikinci
bölümünde İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Bölümünde 03695
numarada kayıtlı yazmanın 23b-28b yaprakları arasında bulunan 123 beyitlik Velâyetnâme metni
Latin harflerine aktarılarak bilim dünyasına sunulmuştur.
Long political conflicts, especially the Karbala tragedy, and the narrative-oriented belief system
trying to hold on to new geographies have created a new cultural basin in the Islamic geography and
heterodox lifestyles caused by social differences, mostly under the influence of the Imāmiyya cult,
which fell relatively far from the institutionalized Islamic perspective on Ṣūfism, sects and creeds,
revealed the “Ali cult”, which turned into a myth from time to time. The historical development,
sociological interaction and the forms they transform of the frame stories that make up the more
painful narrative in the cenk, miʿrāj and grief trilogy have revealed an important literature. In the
narrative universe that constitutes this literature, literary genres such as velāyet-nāme/menākıb-nāme,
gazavat-nāme, cenk-nāme, fütüvvet-nāme were formed around Ali. Velāyet-nāme-i Ali Kerrema’llāhu
Vechehū Deşt-i Erzene, which is the subject of the study and written by Seher Abdal, is an important
indicator of how similar subjects and motifs seen in Shiite oral and written culture and Buyruk have
repercussions in the Anatolian geography. It contains content that will contribute to the literature
around Ali. While the work reveals the miraculous story of Ali in the narrative universe, it first brings Salmān al-Fārisī and then the Prophet Muhammad to the stage with him. Seher Abdal tells
the story of how Ali rescued Salmān al-Fārisī from a difficult situation in the language of Salmān
al-Fārisī. In the continuation of the narrative, the miʿrāj event is conveyed from the language of
the Prophet Muhammad. Velāyet-nāme was written by Seher Abdal, who lived in the second half
of the 15th century and the beginning of the 16th century. Seher Abdal went to Yumgan, which is
in the borders of Afghanistan, where his office is located, with the love he felt for Nāṣir-i Khusraw,
one of the important names of the Ismāʿīlī tradition, and with the inspiration he received from
there, he translated the work of Nāṣir-i Khusraw named Saʻādet-nāme into Turkish. In this study,
the relationship between Nāṣir-i Khusraw and Seher Abdal has been revealed and the narrative of
Velāyet-nāme-i Ali Kerrema’llāhu Vechehū Deşt-i Erzene, which is a work in which Ali’s miracles
are brought to the narrative stage, shaped on the axis of deep love for Ali that brings them together on
a common ground. In the second part of the study, the 123 couplet Velāyet-nāme, which is between
leaves 23b-28b of the manuscript registered at 03695 in the Turkish Manuscripts Department of the
Rare Books Library of İstanbul University, was used for the first time in Latin letters presented to
the world.