Safahat'ın Has Bahçesinde Korlaşan Ateş Mehmet Akif Ersoy, Duran Boz,Erdoğan Aydoğan, Editör, Ebal, Kahramanmaraş, ss.4-255, 2019
Şiir, insanın
en eski ifade biçimlerinden biridir. Kahinlerin, büyücülerin, mit ve masal
anlatıcılarının bile, sözün etki gücünü artırmak ve bir esrar perdesi
oluşturmak için görüşlerini şiir formunda dile getirdikleri bilinir; tragedyalar
ve komedyalar da yüzyıllar boyu şiir formunda yazılmıştır. Ama sadece bunlar değil,
filozof ve ahlâkçılar, din bilginleri ve destan yazıcıları da şiir sanatının
ifade gücünden yararlanmışlardır. Şiir bu yönüyle sadece sanatsal değil, eğitici
bir işlevle de ortaya çıkmıştır. Daha yakın zamanlara kadar yabancı dil
eğitiminde, gramer ve kelime öğretiminde bile şiirsel formdan yararlanıldığı hatırlanabilir.
İslam kültürü içinde şiir, medreselerde tahsili yapılan, kendisiyle ilgilenilmesi
gereken yüksek ilimlerden biri olarak görülmüştür. Batı kültüründe Ortaçağ
boyunca yedi özgür sanat içinde “trivium”a, (diyalektik, retorik, gramer),
İslam kültüründe bir de şiir eklenmiştir. Yüksek ilimlerin, soylu duyguların,
derin tecrübelerin ifade aracı olarak görülen şiirle fikir ve düşünce eserleri,
nasihatnameler, ahlâk ve hikemiyat kitapları yazılmıştır. Bu eserler doğrudan ya
da dolaylı yönden, “kıssadan hisse” türünden anlatılarla okuyanları terbiye
etmeye, eğitmeye ve öğretmeye çalışırlar. Kutadgu
Bilig’i, Pendname’yi ve Hayriyye’yi örnek gösterebiliriz.
Çağımızın
büyük şairi Mehmet Akif de işlevselci bir yaklaşımla, şiir sanatına belirli bir
misyon yükler; sözün sanatsal olmasının yanında eğitici, öğretici, uyandırıcı,
tebliğ ve telkin edici olmasına da özen gösterir. Başta zihniyet ve eğitim
sorunu olmak üzere yaşadığı dönemin toplum ve medeniyet düzeyinde yaşanan hayati
sorunları bu aciliyeti ve işlevselliği gerekli kılmaktadır. Bu makale, Akif’in şiirlerini öncelikle
işlevselliği bağlamında, eğitim ve zihniyet sorunu çerçevesinde ele alıp
değerlendirmeyi amaçlamaktadır.