Eski Yeni, Şehir Kültürü Dergisi, sa.16, ss.74-80, 2010 (Hakemsiz Dergi)
Sözlü
geleneğin “anlatıcı”, “dinleyici”, “sözel metin”, “anlatı ortamı” gibi çeşitli
öğeleri vardır. Bunlardan belki de en önemlisi “anlatıcı tipi”dir. Zira o,
sadece var olan sözel metni anlatan kişi değil, bizzat onu oluşturan, üreten,
çoğaltan, yorumlayan, yayan ve yaşatan kişidir. Ustalığı ve mahareti, anlatım
esnasında ortaya çıkar. Anlatısı yapılan alanı ve sınırı belli bir metin değildir.
O, ana hatları ile bilinen bir konuyu, söyleme sanatını, jest ve mimiği, yorumlama
gücünü de eylemine katarak dinleyicilere ulaştırır. Anlatıya kendini, kendi duygularını,
dünya görüşünü, istek ve umutlarını da katar. Bu nedenle basit bir “nakilci” değildir;
bundan daha fazlasıdır: anlatıya kendi dünyasını kattığı gibi, dinleyicinin
dünyasını da açan, onun kendi dünyasını da görmesini sağlar. Kimi zaman düz bir
anlatımla, kimi zaman şiir biçiminde, kimi zaman bir enstrüman eşliğinde
anlatısını gerçekleştirir. İnsanlar onun anlattığı metinlerden zevk alırlar, haz
duyarlar. Bunun yanında icra edilen anlatının eğitici ve eğlendirici boyutu da vardır.
Anlatı bir arada yaşama, paylaşım içinde olma, ortak bilinç ve referans
noktaları oluşturma açısından önem taşır. Anlatının tiyatral bir özelliği de vardır.
Söze kazandırılan anlam, heyecan, vurgu, tümüyle anlatıcının ustalığına ve
yorum gücüne bağlıdır. Metin kendi başına iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin
değildir. Onu iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin kılan anlatıcının yorumudur. Hangi
tür anlatıcı tipi olursa olsun, her anlatım eyleminde az ya da çok ortaya çıkan
şey, yorum gücü ve anlatım yeteneğidir. Anlatıcı, hayal gücü geniş olan,
yaratıcı ve üretici bir tiptir. Söze ve sese verilen anlam, derinlik, duygusal
boyut; bakışlarda, el kol hareketlerinde, jestlerde ve mimiklerde ortaya çıkan
anlam boyutu; bir yaşantının belirli bir varoluşsal bağlamda paylaşımı; bütün
bunlar anlatı faaliyetinin geniş kapsamlı bir sanat ve eğitim faaliyeti
olduğunu gösterir.
Bu makalede “sözlü
gelenek”, “sözlü gelenekte anlatıcı tipi” gibi kavramlar ele alındıktan sonra,
sözlü geleneğin bir öğesi olarak Nasreddin Hoca fıkrarında anlatıcı tipi
üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda cevap aranacak sorular şunlardır: Nasreddin
Hoca fıkraları açısından anlatıcı tipi ne ifade eder? Anlatıcı tipi, fıkraların
üretilmesi, hayatiyet kazanması, canlılığının koruması, anlaşılması ve
yorumlanmasına nasıl bir katkı sağlar? Anlatıcı tipinin dünyası, fıkraların
dünyasına nasıl yansır?