Eğitimden Felsefeye Necmettin Tozlu Armağanı, Taşdelen, V., Yayla, A., KAraca, A., Editör, Yüzüncü Yıl Üniviversitesi, Ankara, ss.523-535, 2011
Zaman içinde bazı şeyler
değişir, bazı şeyler bazı şeylerin yerini alır. Sağduyu da, “akl-ı selimi”in
yerini almış sözlüklerde, onun yerini tutmuş. “Aklıselim: sağduyu.” “Sağduyu:
Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, aklıselim. Doğru ile yanlışı
birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücü” (TDK, 1988: 1241). Burada,
aklıselim ile sağduyunun birbirlerini tanımlaması dışında, sağduyunun, bu tam,
doğru, eksiksiz ve kusursuz düşünen aklın “doğru değerini” üreten bir yeti
olduğunu görüyoruz. Sağduyunun insan düşünce ve edimlerini bir bütün olarak
kuşatan ve onları niteleyen özelliği dikkate alındığında, yalnız bilgi ve
düşünce değeri anlamında doğruyu değil, sanat, ahlak ve hukuk alanında da doğru
değerini ürettiği söylenebilir. Böylece etik anlamda “iyiyi”, sanatsal anlamda
“güzeli”, hukuksal anlamda “adil olanı” da içerir. Locke, sağduyuyu “nesneler
hakkında doğru kavramlara ve doğru yargılara sahip olmak, hakkı ve haksızlığı,
doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırmak ve buna göre davranmak” olarak
tanımlarken “doğru değeri”ndeki genişliği de ortaya koyar (Locke, 2003: 211).
Entelektüel, bu makalede, sağduyunun temsilcisi olarak, felsefede, bilimde,
sanatta, siyasette, adalette, doğru değerini üreten insanlık için akıl olarak ele alınacaktır.