Sosyoloji Divanı, sa.1, ss.65-71, 2013 (Hakemsiz Dergi)
Kuşkusuz her
ilin, hatta her ilçenin bir “Cumhuriyet Caddesi”, bir “Cumhuriyet Mahallesi”,
bir “Cumhuriyet Parkı” vardır. Hatırlıyorum da, İnebolu’da, Orta Camiin duvarına
tutturulan, kırmızı zemin üzerine kabartma beyaz harflerle yazılı “Cumhuriyet Caddesi”
levhası, şehrin ahşap mimarisiyle uyum içindeydi. Şimdi de “Cumhuriyet
Mahallesi”nde oturuyorum, İstanbul’da. Cumhuriyet rejimi, kendi isimlerini ve
ideallerini yaşatmak için şehirlere, caddelere, mahallelere, okullara,
meydanlara, stadyumlara, hava alanlarına, uygun isimler vermiştir: Atatürk İlkokulu,
İnönü Stadyumu, Kazım Karabekir Lisesi, Hürriyet Mahallesi, gibi. İşte “Cumhuriyet
Caddesi” de bunlardan biri. Konunun diğer devletlerde, diğer rejimlerde de
farklı olduğunu düşünmüyorum. Fransız ihtilalinden sonra, ihtilalin öne
çıkardığı “cumhuriyet”, “millet”, “özgürlük”, “adalet”, “eşitlik” gibi
insanlığı en fazla ateşleyen kavramlar, bir şekilde meydanlarda, caddelerde,
sokaklarda yaşatılmıştır. İngiltere’de kraliçeye bağlılık ve bu bağlılık etrafında
üretilen değerler, meydanlarda, sokaklarda, parklarda göze çarpar. Tabii ki,
dikte edici ve buyurgan bir tarzda olmaması önemli. Şundan eminim: “cumhuriyet”,
sadece bir yönetim biçimini değil, insanın dünyasındaki çoğulluğu da yansıtacak
cinsten. Bu yüzden, hiç kimsenin onu kendisine, kendisini de ona yabancı
hissedeceğini zannetmiyorum.
Dünyanın ünlü
caddeleri vardır. Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da, Amerika’da,
Hindistan’da, Rusya’da, her yerde; çeşitli özellikleriyle öne çıkmış, ünlenmiş
caddeler. Bu özellikler çok çeşitli olabilir: zenginliği ile, görkemi ile,
yoksulluğu ile, ticaret merkezleri ile, modası ile, borsası ile, festivalleri
ile, evsizleri ile, hastaneleri ile, sinemaları ile, sergi salonları ile, meşhur
caddeler. Tabii Türkiye’de de çeşitli özellikleriyle öne çıkmış caddeler
vardır. Başkent’te Tunalı Hilmi Caddesi, Yüksel Caddesi; İstanbul’da Bağdat Caddesi,
İstiklal Caddesi, bu meşhur caddelerden bazıları. Tunalı Hilmi Caddesi’ni bir
düşünün: orada herkesi göremezsiniz. Tarzıyla, binalarıyla, ticaret
merkezleriyle, yaşayan halkıyla, kendine özgü bir görkemi, seviyeyi, toplumsal sınıf
ve statüyü temsil eder. Bağdat Caddesi de öyledir. Bazı işyerleri, sırf isim
olsun diye orada bir yer kiralamayı, adres göstermeyi ayrıcalık sayarlar. Cadde bir varoluş mekânı değil, bir sınıf ve statü
göstergesidir adeta. Bu caddeler, aynı ruh halini, aynı statüyü, aynı toplumsal
sınıfı paylaşmayan insanlar için yabancı bir mekândır. Orada dışlandıklarını, ötekileştirildiklerini
hissederler. Sanki baktıkları, gördükleri şeyler kendilerine yadsıyıcı bir
mesaj gönderir; “sen buraya ait değilsin” der gibi. Bazı caddeler de vardır,
aslında kendi yerli halkı yoktur, fakat diğer yerlerden gelen kişilerle dolup
taşar; bir eğlence ve buluşma yeri gibidir. Onlar, belirli bir yerin değil,
bütün ülkenin caddeleridir. Herkes onları tanır, şu ya da bu şekilde bir
yaşantısı olmuştur içlerinde. Gezmek dolaşmak isteyenler oraya gelirler, çok
uzaklardan bile. İstanbul’da İstiklal Caddesi, Ankara’da Sakarya Caddesi, bu
tür caddeler arasındadır.