PLANLAMA-PLANNING, cilt.34, sa.2, ss.100-117, 2024 (ESCI)
Çalışma, kentsel dönüşüm uygulamalarının anlaşma aşamasında yaşanan zorla rıza üretme sürecini mercek altına alıyor. Kentsel dönüşüm, üçte iki çoğunluğun anlaşma zeminini oluşturduğu ‘rızaya dayalı’ bir uygulamaymış gibi gözükse de bu çoğunluğa ulaşma sürecinde
ihlal edilen haklar ve psikolojik baskılar genellikle örtük kalıyor. Saha
çalışmasında, mahalle sakinlerinin maruz kaldığı bu örtük ihlaller
gün yüzüne çıktıkça, iş yeri ortamındaki hak ihlallerini ifade eden
mobbing eylemleriyle kentsel dönüşümün anlaşma aşmasındaki yıpratıcı deneyimler arasında benzerlikler keşfedildi. Böylece mobbing
literatürü sahayla birlikte değerlendirilerek kentsel dönüşüme uyarlandı. Çalışmaya gömülü teori yaklaşımı yön verdi ve otoetnografi
derinlik kazandırdı. Çalışmanın sahasını, İstanbul’da, Büyük Çamlıca Camii’nin eteklerinde yer alan biri devlet (Kirazlıtepe) diğeri
özel sektör (Mehmet Akif Ersoy) öncülüğündeki iki dönüşüm alanı
oluşturdu. Anlaşma sürecinde dönüşüme son derece istekli olan
aktörler (devlet, geliştirici, bazı mahalle sakinleri ve aile bireyleri),
dönüşümü onaylamayan sakinlerin iletişim kanallarını, sosyal ilişkilerini, itibarlarını, sağlıklarını ve yapılı çevrelerini bozmaya yönelik
çeşitli mobbing eylemlerini devreye soktu. Bu mobbing eylemlerinin
amacı, mahallede yarattıkları düşmanca ortam yüzünden sakinlerin
bezip anlaşmayı onaylamalarını sağlamaktı. Sonuç olarak, yaşam kalitesini artırmayı vaat eden kentsel dönüşüm projeleri, henüz anlaşma
aşamasındayken bile mevcut sakinlerin yaşam şartlarını ciddi şekilde
kötüleştirir ve mahalleleri yaşanmaz hale getirir. Türkiye’de merkezi
otoritenin kentsel dönüşüm proje sayılarını büyük oranda artıracağı
söylemleri göz önünde bulundurulduğunda, gelecek yıllarda daha
fazla kent sakininin mobbing mağduru olması muhtemeldir. Bu nedenle, kentsel dönüşümde mobbing konusunun daha kapsamlı bir
şekilde incelenmesi, ispatlanabilir hale getirilmesi ve yasal tanınırlık
kazanması, anlaşma sürecinin zararlı etkilerini azaltma ve mağdurların haklarını koruma açısından büyük önem taşımaktadır.
The study scrutinizes the coercive consent production process
during the agreement phase of urban renewal implementations.
Although marketed as a 'consensual' practice based on a twothirds majority agreement, the rights infringements and psychological pressures during this majority-reaching process generally
remain covert. The fieldwork exposed these covert infringements endured by neighborhood residents, revealing parallels
between workplace mobbing actions—representative of rights
violations—and the detrimental experiences during urban
transformation agreements. Consequently, mobbing literature
was evaluated along with the fieldwork and adapted to urban
renewal. The research, guided by a grounded theory approach
and enriched with autoethnographic data, was conducted in two
neighborhoods on the outskirts of the Grand Çamlıca Mosque
in Istanbul: state-led Kirazlıtepe and privately-led Mehmet Akif
Ersoy. During the agreement process, actors highly eager for
renewal (the state, developers, some neighborhood residents,
and family members) implemented various mobbing actions to
disrupt the communication channels, social relationships, personal reputations, health, and built environments of residents,
aiming to coerce them to approve the agreement by creating
an hostile atmosphere. Consequently, urban renewal projects,
which promise to enhance residents' quality of life, severely deteriorate the living conditions of existing residents even during
the agreement phase and render the neighborhoods uninhabitable. Given the projected increase in such projects in Turkey,
more urban residents may face mobbing in the future. Therefore, a more comprehensive investigation of mobbing in urban
renewal, making it provable and legally recognized, is crucial for
mitigating the harmful effects of the agreement process and
protecting the rights of the victims.