Hece, sa.104, ss.319-331, 2005 (Hakemsiz Dergi)
Bir “anlama sanatı” olarak hermeneutik, pek çok konuda
olduğu gibi çocuk edebiyatı konusunda da farklı bir bakış açısı sunabilir ve
konuya farklı bir açılım getirebilir. Çocuk edebiyatında “anlama” deyince,
öncelikle çocuğun okuduğu metni anlaması akla gelir. Gerçekten de, çocuğun
metni anlaması ve kendi koşulları içinde yorumlaması, hermeneutik bir
etkinliktir. Ne var ki, bu makale içinde anlama, bu öncelikli anlamının
dışında, ikincil bir anlamda, yazarın çocuğu ve çocukluğu anlaması şeklinde ele
alınacak, bunun çocuk edebiyatını olanaklı kılan bir anlama biçimi olduğu
görüşü öne sürülecek ve yazarın çocuğu anlamasının ne anlama geldiği
hermeneutik bir bakış açısıyla ele alınacaktır. Makale şu sorudan hareket
edecektir: Çocukluk büyüklerin giderek yabancılaştığı “farklı bir dünya” ise,
yazarın bir yetişkin olarak, bu yabancılığın üstesinden gelerek çocukluğa
ulaşması ve onu anlaması nasıl mümkün olacaktır?
Bu sorunun hermeneutikle olan ilgisini şu şekilde
kurabiliriz: Hermeneutik her zaman yabancı bir dünyadan haber veren ve bu
yabancı dünyayı aşina kılmaya çalışan bir etkinlik olarak, çocuk edebiyatı
içinde zaten bir konu ve sorun olarak vardır. Yazarın bu etkinliği, çocukluğun,
bu yabancı dünyanın dilini anlama ve aktarma anlamında zaten hermeneutik bir
etkinlik, ama zorluğu olan bir etkinliktir. Zira, çocuğun dünyası, Piaget gibi
gelişim psikologlarının da gösterdiği gibi, gerçekten yabancı bir dünyadır. Bu
yabancı dünyayı anlamak, her zaman yetişkinlerin kaleme aldığı bir metni
anlamaktan daha zordur. Bu dünyanın kendine özgü dilini ve mantığını kavramak,
çocuk edebiyatının başarısını da gösterir. Ama bu mantığın ne kadar az
anlaşıldığı, yetişkin mantığı ile yazılmış ürünlerde görülebilir.