Modern Melankoli Üzerine Bir Deneme


Creative Commons License

Taşdelen V.

Hece Öykü, no.30, pp.49-56, 2008 (Non Peer-Reviewed Journal)

  • Publication Type: Article / Article
  • Publication Date: 2008
  • Journal Name: Hece Öykü
  • Page Numbers: pp.49-56
  • Yıldız Technical University Affiliated: No

Abstract

 “Modernizm” ve “melankoli” kavramları, kendi özel anlamlarının yanında, her ikisinin de bir arada kullanılması ile geniş bir çalışma alanı sunuyor bize. Genişlik aynı zamanda belirsizleştiriyor; geniş olduğu kadar belirsiz de. Bu durumda, nesnel ifadeleri, “modern alıntıları” koltuk değneği yapmanın derdine düşmeden, ama bir bakıma bunun konfor ve güveninden de yoksun şekilde kendi “deneme”mizi yazmaya, kendi ayaklarımızla yürümeye geliyor sıra. Öncelikle şu söylenebilir: Melankoli bahsini, modernizmle ilişkilendirmekle melankolinin özel bir tarzından, modernizmin öne çıkan bir ruh halinden söz etmiş oluyoruz. İnsan belirli duyguları sonradan kazanmaz, başlangıçta olmayan bir öz nitelik, insan doğasına sonradan girmez. Eğer melankoliyi bir duygu biçimi, duygusal bir yaşantı, bir ruh hali olarak kabul edeceksek –ki bu kaçınılmaz görünüyor- bunu bir dönemin, insan doğasına kattığı bir öznitelik olarak göremeyiz. Kıskançlık, bencillik, şefkat, merhamet, korku, kaygı; bunlar ve diğerleri; bugün duygu dünyasına ait ne varsa, hepsi ilk insanda da vardır. İnsan, insan doğası olarak başlangıçta ne ise bugün de odur. Başlangıçta korku duymuşsa, bugün de duyar. Sevinç duymuşsa, bugün de duyar. Nesli tükenen bazı türler gibi, bazı duyguların ortadan kalktığını ya da daha önce olmayan bazı duyguların sonradan insan doğasına eklendiğini söyleyemeyiz. Kutsal kitaplar, hatta mitolojik ve efsanevi anlatılar bile, insan doğasındaki derinliği, karmaşık duygusal yapıyı, kimi zaman tüm çıplaklığı ile ortaya koyarlar. Bugün insanın karmaşık iç dünyasında olup da bu ifadelerde yer almayan hiçbir duygu, hiçbir yaşantı, hiçbir karakter belirtisi yok gibidir. Bu nedenle bugün insanı anlamak isteyen pek çok edebi, sanatsal, psikolojik ve felsefi çabanın, bu metinlerde ifade bulan örneklerden hareket etmesine şaşırmamak gerekir. Eğer insanın duygu dünyasında “melankoli” diye bir şey varsa, bu insan doğasına sonradan eklenmiş olamaz. Bu bağlamda melankoliyi ilk insanla birlikte başlatmak gerekir. Hz. Âdem cennetten yeryüzüne düştüğünde, dağlar arasında umutsuz bir şekilde oradan oraya sıçrayıp dururken, diğer pek çok duygun yanında acaba melankoliye de sahip değil miydi, yitik cennete, anayurda özlem duymuyor muydu? Havva’da “huzur” bulması, yüreğinin “sükûnete” ermesi, bir anlamda içindeki melankolinin de hafiflemesi değil miydi? Aşkın ve ölümün, ayrılığın ve vefasızlığın olduğu bir dünyasında hiç melankoli olmaz mı? O halde melankoliyi modernizmle ilişkilendirirken farklı bir şey mi anlıyoruz, farklı bir durumu mu kastediyoruz? Sanırım öyle. İşte bu denemede ben de kendimce anladığın ve “sandığım” bu şeyi ifade etmeye çalışacağım: “Modern-melankoli”yi yani.