Bizim Külliye, no.56, pp.18-22, 2013 (Non Peer-Reviewed Journal)
Şehir,
kültürün ve medeniyetin oluştuğu yerdir; göçebelikten kurtulmanın, toprağa
bağlanmanın ileri aşamasıdır. Şehri oluşturan unsurlar, kültürü ve medeniyeti de
oluşturan unsurlardır. Şehir, tarihiyle, eğitimiyle, kütüphaneleriyle,
güvenliğiyle, adalet sistemiyle, bir
düzeni ifade eder. Ve tabii ki, incelmiş davranış birimlerini, geleneği göreneği
de.
Şiir
ve şehir ilişkisini incelemek, temelde şiir ve mekân, şiir ve kültür ilişkisini
incelemektir; şiirin oluşumunda şehrin, şehrin oluşumunda şiirin etkisini
incelemektir. Bu tür bir araştırma içine girmek, şiirli şehirlere ve şehirli
şiirlere doğru bir yolculuğa çıkmaktır. Ama bütün bunlar, şiirin taşrada, köyde,
kırsal kesimde olmayacağı anlamına gelmez. Şiir, şair neredeyse oradadır. Şiirin
vatanı, şairin gönlüdür, benliğidir. O, bir hapishanede de olsa, ölümsüz
eserler üretebilir. Bir kültür ortamı olarak şehir, pek çok yönden şiir için
uygun bir ortamıdır. Şair şiiri, şehir de şairi doğurur, besler, büyütür, olgunlaştırır. Bunu şiirin kökenine de
indirebiliriz. Şiir, dünyayı, insanı ve evreni anlamada, bilim ve felsefe yokken
de vardı. Dolayısıyla o, insanın deneyim, birikim ve bilgisini ifade etme
araçlarından biri olarak, hikmetin, bilgeliğin ilk ifade biçimini de oluşturur.
Şiirin bu çok eski tarihi, şehri kuran, yasaları koyan ve geliştiren bilincin
içinde vardır. Hatta bu bilinci oluşturan yapıdadır.