Turkiyat Mecmuasi, cilt.35, sa.1, ss.1-23, 2025 (Scopus)
Türkiye-Yunanistan’ın ulus-devlet inşa süreçlerinde kara ve deniz sınırlarının belirlenmesi büyük önem taşımıştır. 19. yüzyılın başından 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar süren bu dönem; savaşlar, işgaller, göçler ve nüfus mübadelesi gibi olaylarla şekillenmiştir. Lozan Barış Antlaşması (1923), bu sürecin nihai aşamasını oluşturmuş, sınırların belirlenmesinde temel prensipler belirlenmiştir. Örneğin, Meriç Nehri’nin en derin noktası sınır çizgisi olarak kabul edilmiştir. Yunanistan’a isimleri sayılarak devredilen adaların askersizleştirileceği kararlaştırılmıştır. Trakya sınırındaysa 30 km derinliğindeki topraklar karşılıklı olarak askersizleştirilmiştir. Oluşturulan komisyonlarla askersizleştirme düzenlemelerini gerçekleştirmiştir. Ayrıca (Türk-Yunan) Sınır Tespit Komisyonu, Trakya’da sınırın işaretlenmesi, olası anlaşmazlıkların çözümüyle görevlendirilmiş ve yetkilendirilmiştir. Komisyonun çalışmaları ağırlıklı olarak kara sınırlarıyla sınırlı kalmıştır. Çalışmada, Türkiye-Yunanistan kara, nehir ve deniz sınırlarının belirlenmesine odaklanılmıştır. Buna göre; kara sınırının belirlendiği, nehir sınırının 1926 Protoküyle belirlenmiş olsa da güncel sınırı yansıtmadığı, deniz egemenlik sınırlarınınsa belirlenmediği ileri sürülmektedir. 3 Kasım 1926 Atina Protokolü, sınır tespitinde temel referans olarak incelenmiştir. Protokolde, nehrin mevcut durumunun sınır belirlemede esas alınması, nehir yatağı değişse dahi sınırın değişmeyeceği ilkesi benimsenmiştir. Ayrıca, Meriç Nehri’nin Ege Denizi’ne ulaştığı nehir ağzında yan sınır için bir nirengi noktası belirlenmiştir. Lozan sonrası kurulan Sınır Tespit Komisyonu’nun çalışmaları, kara ve nehir sınırlarını kısmen düzenlese de deniz sınırları ve hava sahası konularıyla ilgilenmemiştir. Bu eksiklikler, taraflar arasında yeni düzenlemeleri gerektirmektedir.