Türkçede Şiirin Yüklemi Sorunu


Creative Commons License

Taşdelen V.

Turkish Studies, cilt.7, sa.4, ss.519-532, 2012 (SSCI)

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Cilt numarası: 7 Sayı: 4
  • Basım Tarihi: 2012
  • Dergi Adı: Turkish Studies
  • Derginin Tarandığı İndeksler: Social Sciences Citation Index (SSCI), Scopus
  • Sayfa Sayıları: ss.519-532
  • Yıldız Teknik Üniversitesi Adresli: Hayır

Özet

Dede Korkut Hikâyeleri, Divanü Ligat-it-Türk, Yûnus Emre Dȋvanı gibi, Türkçenin klasik eserlerinde şiir konusunda başlıca üç yüklem kendini gösterir. Bunlardan biri “söylemek” (soylamak), diğerleri ise “dizmek” (tizmek) ve “düzmek” (tüzmek) yüklemleridir. Bu yüklemler, Türkçede, şiir konusunda başlıca iki yönelim oluşturmuştur. “Söyleme” yüklemi halk şiiri üzerinden, gündelik hayatta işlevi olan, ilhama ve yaşantıya dayalı bir söyleyişi; “dizmek” ve “düzmek” yüklemleri ise dîvan edebiyatı üzerinden bilgiye, kültüre, geleneğe dayalı, güzelliği dil alanında yeniden üretmeyi amaçlayan, sanat öncelikli bir söyleyişi öne çıkarmıştır. Türkçenin poetik ve estetik yönelimi olarak “dizmek” ve “düzmek” yüklemleri, çağdaş şiir ve sanat algısının temelini de oluşturur. Söz konusu bu yüklemler, “yazma”, “kurma”, “inşa etme”, “tasarlama”, “imgeleme” eylemlerinin arketipi olarak görülebilir. Bu tutumda, edebiyatı kurmaca bir metin olarak görme bilinci öne çıkar. Bu anlayış, çağdaş sanat kuramlarının da temelini oluşturur. “Bir inşa biçimi olarak şiir”de sanat olma bilinci vardır. Şair, “eser veren kişi” olarak şiirinin mimarı ve öznesi konumundadır. O, ilhamın aracı olarak değil, eserinin sahibi ve üreticisi olarak görür kendini; rastlantının değil, bilincin yönlendirmesi altında olduğunu düşünür. Şiir bir tasarımdır buna göre; tesadüflere ve nedensiz söyleyişlere kapı aralamaz; baştan sona bir inşa eseri olarak ortaya çıkar. Şair, şiir anlayışıyla niçin o şekilde yazdığı sorusunu cevaplar, şiirinin öznesi olarak ortaya koyduğu sanatla gelecek zamana yönelmek ister. Sadece kendi zamanı için değil, gelecek zamanlar için de yazar. Böylece kendi zamanının ötesine geçmek ister. “Bir söyleme biçimi olarak şiir”de ise söylemenin bir ortamı, bir bağlamı ve işlevi vardır. Şairde, öncelikle kendi zamanı ve mekânına, kendi ortam ve sorunlarına bağlılık söz konusudur. Söyleme edimi olarak şiir, o an orada yaşanan halin bir ifadesi olarak yine o an orada bulunanlara söylenir. Burada sözün geleceğe kalması bilinci öne çıkmaz. Söz geleceğe ancak ezberleme şeklinde ulaşabilir. Bu da zaman içinde değişmelere ve unutulmalara neden olur. “Söyleme biçimi olarak şiir”de şair bir şiir anlayışı üzerinde durmaz, niçin öyle söylediğini açıklamaz. Zira şiirinde kendi öznelliği ön planda değildir. Söyleyebileceği şey, şiirin o şekilde geldiği, kendisine o şekilde ilham olunduğudur. “Söyleme” geleneği halk şiirinde yaşasa da, günümüz şiirinin daha çok “inşa şiir”in poetikasından pay aldığı söylenebilir.